Millî Eğitim Bakanlığınca okullar arasındaki farklılıkları azaltarak eğitimde fırsat eşitliği sağlamak, öğretmenlerin mesleki gelişimlerini desteklemek, okul iklimini güçlendirmek ve eğitim kurumlarının bakım, onarım ve donatım ihtiyaçlarını karşılayarak eğitimin niteliğini artırmak amacıyla 16 Eylül 2021 tarihinde başlatılan ve çalışmaları tamamlanan "Temel Eğitimde 10.000 Okul Projesi" kapanış töreni, geniş bir katılımla Diyarbakır'da gerçekleştirildi.
Kapanış törenine Millî Eğitim Bakanı Mahmut Özer'in yanı sıra Bakan Yardımcıları, Bakanlık bürokratları, UNICEF temsilcileri, 81 ilin millî eğitim müdürleri, okul yöneticileri, öğretmen ve öğrenciler katıldı. Program, Diyarbakır'daki özel öğrencilerden oluşan 'Özel Sesler Korusu'nun verdiği mini konserle başladı.
Bakan Mahmut Özer, törende yaptığı konuşmada, 'Özel Sesler Korosu'nun verdiği konserin salondaki herkesi duygusal bir yolculuğa çıkardığını ifade ederek "O yüreği büyük özel yavrularımıza, gençlerimize, çocuklarımıza şükranlarımı arz ediyorum. İnşallah, bizler de onlara bir sürpriz yapacağız ve onları İstanbul'a davet edeceğiz. İstanbul'da 3 Aralık Dünya Engelliler Günü'nde onlarla birlikte o günü kutlayacağız." dedi. Özer, yakın zamanda şehit olan Ayşenur Alkan ve tüm şehit öğretmenleri rahmetle andı.
Bir ülkenin en kalıcı sermayesinin beşeri sermaye olduğunu anımsatan Özer, beşeri sermayenin niteliğini artırmada en önemli enstrümanın da eğitim olduğunu söyledi. Özer, şöyle devam etti: "2000'li yıllara geldiğimiz zaman Türkiye'deki resim hiç de iç açıcı değildi çünkü o yıllarda Türkiye'de beş yaştaki okullaşma oranını sadece yüzde 11 idi. Ortaöğretimdeki okullaşma oranı sadece yüzde 44 idi. Yükseköğretimdeki net okullaşma ise sadece yüzde 14 idi. Yani ilkokul hariç tüm kademelerde okullaşma oranları yüzde 50'nin altındaydı. OECD ülkeleri, yani bizim rekabet etmiş olduğumuz ülkelere baktığımız zaman o ülkelerin, eğitimin tüm kademelerinde okullaşma oranlarını 1950'li, 1960'lı yıllarda yüzde 90'ın üzerine çıkardığını görüyoruz. İşte son 20 yılda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde tüm Türkiye'de bölge, şehir, ilçe ayrımı gözetilmeksizin yapılan seferberlik sonucunda, yirmi yıl gibi kısa sürede beş yaştaki okullaşma oranları yüzde 11'den yüzde 98'e, ortaöğretimdeki yani liselerdeki okullaşma oranları yüzde 44'ten yüzde 95'e, ilkokuldaki okullaşma oranı yüzde 99'un üzerine, ortaokuldaki okullaşma oranı yüzde 99'un üzerine ulaşmıştır. Son yirmi yılda eğitimin tüm kademelerinde, cumhuriyet tarihinde ilk kez okullaşma oranı yüzde 95'in üzerine çıkmıştır. Yani son yirmi yıl, beşeri sermayenin en verimli bir şekilde değerlendirildiği bir döneme tekabül etmektedir."
Özer, okullaşma oranlarındaki yükselişin yanı sıra üniversiteye girişteki katsayı uygulaması ile başörtüsü yasağı gibi antidemokratik uygulamaların kaldırıldığının ve seçmeli derslerin önemli ölçüde çeşitlendirildiğinin de altını çizerek eğitimde son yirmi yılda bir devrim yaşandığını, aynı zamanda eğitim sisteminin toplumun demokratik taleplerine duyarlı hâle geldiğini ve eğitimde sosyal politikaların uygulandığını vurguladı.
Ekonomik imkânı olmayan çocuklar için somut adımlar atıldı
Ekonomik imkânı olmayan ailelerin çocuklarının eğitime devam edebilmesi için şartlı olarak verilen yardımın on dokuz yıldan beri devam ettiğini anımsatan Özer, "Taşımalı eğitim imkânı sunuluyor, bir buçuk milyon öğrencimiz şu anda eğitim sisteminde ücretsiz yemek yiyor. Pansiyon, burs gibi eğitimde fırsat eşitliğini güçlendirmek için çok sayıda sosyal politika bu dönemde uygulamaya kondu." diye konuştu.
"Tüm gelişmelerin mimarı, her zaman eğitime bütçeden en büyük payı ayıran, eğitime her zaman pozitif ayrımcılık yapan Sayın Cumhurbaşkanımızdır." diyen Özer, "Buradan, Diyarbakır'dan kendilerine şükranlarımızı arz ediyoruz. Bizler de Millî Eğitim Bakanlığı olarak gelinen noktada eğitimimizi çok daha iyi noktalara taşımak, kalitesini arttırmak için üç noktaya ağırlık verdik." açıklamasın yaptı.
İlk olarak eğitimde fırsat eşitliğinin güçlendirilmesine önem verildiğini anlatan Özer, "Bunun için iki ana odak noktamız oldu. Birincisi okul öncesi eğitimin yaygınlaştırılmasıydı. Okul öncesi eğitim, okullar arası başarı farklarının kaynaklandığı yerdir." dedi.
Özer şunları söyledi: "Düşünün 2000'li yıllarda beş yaştaki okullaşma oranı yüzde 11. Yani yüzde 89'un okul öncesi eğitime erişimi yok. Okul öncesi eğitime erişenle erişmeyen arasındaki fark ne zaman ortaya çıkmakta? Okul başladığı zaman ortaya çıkmakta. Eğer eğitim sistemi bu farkı telafi edemezse o zaman avantaj, daha fazla avantajı, daha fazla dezavantajı üretmekte ve başarı farkını müthiş bir şekilde artırmakta. İşte eğitim sistemimiz aslında yıllardan beri bu okul öncesi eğitimdeki erişim kısıtlığından çekiyordu. 6 Ağustos 2021'de tüm Türkiye'de 2 bin 782 bağımsız anaokulu vardı.
Biz bu projeyi başlattığımız zaman, 3 bin anaokulunu bir senede yapmak üzere yola çıktık ve Emine Erdoğan Hanımefendi'nin himayesinde projemizi başlattık. Amacımız neydi? Amacımız şuydu: Üç yaşındaki okullaşma oranlarını, dört yaş okullaşma oranlarını mümkün olduğu kadar ortalamasını yaklaştırmak. Beş yaş okullaşma oranını ise mümkünse yüzde 100'e ulaştırmak. Bu sabah rakamları aldım. Bir sene içinde 2 bin 321 bağımsız anaokulu yapmışız. 16 bin 100 ana sınıfı yapmışız. Normalde beş ana sınıfı, bir anaokuluna tekabül eder. Dolayısıyla 16 bin 100 ana sınıfı, 3 bin 220 bağımsız anaokuluna tekabül etmektedir. 2 bin 321'i de buna ilave ettiğimiz zaman, bir yıl gibi kısa sürede 5 bin 541 bağımsız anaokulu kapasitesi oluşturmuşuz. Millî Eğitim Bakanlığının yılda elliyle yedi arasında anaokulu yaptığı bir geçmişe baktığınız zaman gerçekten bu bir devrimdir. Devrimin yansımalarını rakamlardan da görüyoruz. Üç yaştaki okullaşma oranı yüzde 9'dan yüzde 16'ya, dört yaştaki okullaşma oranı yüzde 16'dan yüzde 37'ye, beş yaştaki okullaşma oranı yüzde 65'ten bir senede yüzde 98'e ulaştı. İşte bu mevcut yatırımlar, inşallah, devam edecek."